Ali Gültekin

29 Aralık 2024 Pazar

Anlamak ya da ahmak kalmak!

 

Gazetecilik, gerçekleri aramanın ve aktarmanın mesleği olarak, anlamayı merkezine koyar.

Ancak bu mesleğin özü, yalnızca haber toplamak değil, derinlemesine bir kavrayış geliştirmektir. Bir gazeteci, olayların arka planını, nedenlerini ve sonuçlarını anlamazsa, okuyucuya sadece yüzeysel bilgiler sunar. Bu durumda gazetecilik, aydınlatmak yerine karanlıkta bırakır.

Anlamanın günümüzde gerekliliğinden dolayı üzerinde biraz durmak istiyorum.

Anlamak : Yüzeyde görünenin ötesine geçerek özünü kavramaktır. Bu, yalnızca bilgi edinmek değil, o bilgiyi bağlamıyla, nedenleri ve sonuçlarıyla bir araya getirerek bir anlam bütünü oluşturmayı gerektirir.

Bir olayı, bir insanı ya da bir kavramı anlamak, empati kurmayı, sorular sormayı ve sabırlı olmayı içerir. Anlamak için açık fikirli olmak, önyargıları bir kenara bırakmak ve farklı perspektifleri değerlendirebilmek gerekir.

Anlamak, sadece zihinsel bir süreç değil, duygusal ve sosyal bir çabadır. Anladığınızda  duyarlılık gelişir, bundan böyle hiç birşeyi göz ardı edemeyiz.

Ahmaklık: Gazetecilikte en büyük tehlikedir. Tek taraflı kaynaklara dayanmak, derinlikli analiz yapmamak ya da, kendi ideolojik okuyucusuna yönelik hızlıca sansasyon yaratma çabası birey meslekten kopararak  ahlaksızlığa sürüklenirken, topluma zararlı bir unsur halini alır. Yanlış bilgi, önyargılar veya çıkar amaçlı manipülasyonlar, gazeteciliği anlamaktan uzaklaştırır ve onu güvenilir olmaktan çıkarır.

Meslek adabı!

Oysa anlamak, gazetecilikte bir sorumluluktur. Gerçeğin peşinde koşmak, karmaşık meseleleri çözümlemek, Meslek etiğine uygun dille  anlatmak ve halkın doğru bilgiye ulaşmasını Sağlamak. Bu duruş meslek sorumluluğunun bir parçasıdır. Gazetecilikte meslek öğretisi, ahmak kalmayı reddedip gerçekleri anlamayı seçen bir duruştur. Bu duruş, yalnızca bir meslek değil, aynı zamanda bir ahlak ve vicdan meselesidir.

Sonuç olarak

Anlamak: Gazetecilik  mesleğinde haberi, yorumu, olayları ayna yüzeyinde kendi gerçekçiliğiyle netleşmesidir.

Ahmaklık: Net olan haberi, yorumu, olayları buharlaştırıp, sisli hava yaratarak kirli bir camada kendine yol açmaktır. Bu seçim, anlamakla ya da  ahmak kalmak arasındaki ince çizgidir.

Dünya ve Türkiye (2024)

 

Rusya-Ukrayna savaşı, iki yılı aşkın süredir küresel güvenlik dengelerini etkiliyor.

ABD, İngiltere ve AB’nin Ukrayna’ya verdiği destek, savaşın uzamasına neden oldu. Bu durum enerji ve tahıl fiyatlarını  yükseltti.

Ortadoğu’da, İsrail-Filistin çatışması Gazze’deki insani krizle daha da derinleşti. İsrail’in askeri operasyonları Lübnan sınırına taşıdı. ABD, İngiltere, İsrail ve AB  Suriye’yi yeniden format atıp şekillendiriyorlar.

Dünya Ekonomisi

2024’te dünya ekonomisi zorlu bir dönemden geçti. Çin’in yavaşlayan büyümesi Asya pazarlarını etkilerken, ABD ve Avrupa’da mali politikalar tüketici harcamalarını sınırladı.

Silahlanma Yatırımları

Küresel silahlanma harcamaları, 2024’te rekor seviyelere ulaşarak 2,3 trilyon doları aştı. ABD, Çin ve Rusya bu alandaki lider ülkeler olmaya devam ederken, Avrupa ülkeleri savunma bütçelerini  NATO’ya uyumlu  silahlanmaya yatırımları için, eğitim, sağlık, küresel ısınma  gibi alanlar ayrılan bütçeleri kıstılar.

İklim Değişikliği Harcamaları

İklim değişikliği, 2024’te dünya genelinde ciddi etkiler yaratmaya devam etti. Yıllık 5 trilyon dolara yakın fon gerektiği tahmin edilmesine rağmen, ülkeler bu ihtiyacın ancak üçte birini karşılayabildi. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde iklim finansmanına erişim zorlukları sürüyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve COP28 kararları, küresel mücadelede  varlığının hissettirmemesi.

Türkiye Panoraması

İç ve Dış Politika

Türkiye’nin iç politikasında toplumsal kutuplaşma ve ekonomik zorluklar öne çıktı. Dış politikada ise Suriye ve mülteci sorunu ve enerji işbirlikleri gündemdeydi. NATO, Rusya, İsrail ve AB ile ilişkiler stratejik denge politikaları üzerinden yürüyor.

Ekonomi

2024’te Türkiye, yüksek enflasyon ve döviz krizleriyle mücadele etmeye devam etti. İhracata dayalı büyüme politikaları tartışılırken, işsizlik oranlarındaki artış ve gelir eşitsizliği toplumda huzursuzluk yarattı. Yoksulluk, açlık sınırı ve emeklilerin maaşların2025’de de gündem olacak.

Diyanet ve Milli Eğitim Bütçesi

Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan 70 milyar TL’yi aşan tartışma yarattı. Milli Eğitim bütçesinde ise öğretmen açığı sürüyor. Öğrencilerin barınma beslenme, özel okul giderleri çoğu çevrelerde karşılanamıyor. Dijital dönüşüm projeleri yatırım bekliyor.

Milli Savunma ve Sağlık Bakanlığı Bütçesi

Milli Savunma Bakanlığı, 2024 bütçesindeki artışla savunma sanayindeki yerlileşme hedeflerini sürdürdü.

Sağlık alanında, şehir hastaneleri hasta garantisi söylemleri, randevu alma,  özel hastenelerin işleyişi ve bölgesel sağlık hizmetleri arasındaki eşitsizlikler çözüm bekliyor.

Doğa ve Çevre Duyarlılığı

Türkiye’de doğa koruma projelerine olan ilgi toplumda artsa da, ormanlık alanların imara açılması ve HES projeleri çevreyi tehdit etmeye devam etti. Sokakta yaşayan hayvanlar sorunu hala ülke gündeminde. Yerel yönetimlerin geri dönüşüm ve yenilenebilir enerji projeleri umut verici olmakla birlikte daha etkili ulusal politikalar gerekiyor.

Kadın Cinayetleri

2024 yılı, kadın cinayetlerinin hâlâ ciddi bir toplumsal sorun olduğunu gösterdi. Hukuki yaptırımların uygulanmasındaki eksiklikler ve toplumsal farkındalık yetersizliği, şiddetin önlenmesi önündeki en büyük engeller arasında yer alıyor.

Beyin Göçü

Eğitimli genç nüfusun yurtdışına yönelmesi, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal geleceği açısından önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Özellikle yüksek teknolojili sektörlerde nitelikli iş gücünün kaybı, ekonomiyi zayıflatıyor ve yenilikçiliği sınırlıyor.

2024 yılı, hem dünyada hem Türkiye’de ekonomik, siyasal ve çevresel sorunların etkisi altında geçti. Küresel dayanışma, yenilikçi ekonomik modeller ve çevreye duyarlı politikalar etkili olmadı.  Türkiye’nin kalkınması için ise demokratik değerlerin güçlendirilmesi, yerli üretimin desteklenmesi, deniz ve demiryolu ulaşımına yatırım yapılması. Toplumsal muhalefet: Kadın hakları,  parasız sağlık hizmeti ve parasız bilimsel özerk eğitim, ve gençlere yönelik fırsatların olduğu sosyal devlet  mücadelesi sürdürüyor.

Seferihisarlılar seferber oldu!

 

Seferihisar, Ege’nin hem doğal hem de tarihsel, tarımsal zenginliklerini bir arada barındıran eşsiz bir yerleşim alanı.

Sığacık Marina’nın büyütülmesi projesi, Teos antik kentinin yeterince sahiplenilmemesi, Orhanlı köyüne yapılması planlanan jeotermal kuyuları bölgenin ekolojik dengesini ve kimliğini tehdit ediyor.

Türkiye’nin ilk Cittaslow (Sakin Şehir) unvanına sahip olan bu güzel ilçe, doğanın dengesini bozmadan gelişmeyi başarmış örnek bir yerleşim yeri.  Bu başarının arkasında ciddi bir çevre mücadelesi ve Seferihisar halkının kararlı mücadeleleri yatıyor.

Seferihisar’ın en önemli özelliklerinden biri, zengin biyolojik çeşitliliği ve kıyı ekosistemidir. Özellikle köylerinde ve Teos antik kenti çevresindeki zeytinlikler, mandalina bahçeleri, lavanta tarlaları ve Sığacık Körfezi’ndeki deniz yaşamı korunmaya değer hazineler arasında yer alıyor.

Teos’un zenginliklerinin ortaya çıkarılmaması ve gereken ilginin gösterilmemesi Seferihisar için tarihi kayıp.  Bu tarihi alanda keçi ve koyun sürülerinin ağıllarının varlığı Seferihisar’ın kırılgan ekosistemine zarar veriyor. Bu noktada yerel halk ve Demokratik Kitle Örgütleri, doğayı koruma konusunda örnek bir dayanışma sergiliyor.

Seferihisar Belediyesi’nin Sürdürülebilir Tarım Projeleri, Ata Tohumu desteği, çevre duyarlılığı, yerel halkı kimyasal ilaçlardan yerine doğal yöntemlerle tarıma teşvik etmesi doğal yaşama önemli katkı sundu.

Kent Konseyi öncülüğünde başlatılan başta plastik ve diğer atıkların azaltılması için düzenlenen çevre duyarlılığı etkinlikleri, çevre bilincinin yaygınlaşmasına katkı sağlıyor.

Zeytin, mandalina, tarımın ve tarihin kalbi

Orhanlı, Seferihisar’ın doğa güzelliliği donanımlı köylerinden biri. Zeytin ağaçları, mandalina  bahçeleri, aynı zamanda organik tarımın ve yerel üretimin yaşatıldığı bir vaha niteliğinde.  Bölgede açılması planlanan Jeotermal ve diğer doğa karşıtı sanayi projeleri, Orhanlı’nın doğal dokusunu yok etme riski taşıyor. Bu tehdit, yalnızca köyün ekosistemini değil, tarihsel olarak da tarımla özdeşleşmiş yaşam tarzını tehdit ediyor. Orhanlı’nın korunması için yerel halk ve çevreciler mücadeleye devam ediyor.

Geçmişin sessiz tanığı

Seferihisar’ın en dikkat çekici tarihi zenginliklerinden biri olan Teos Antik Kenti, yaklaşık üç bin yıl önce kurulmuş ve döneminin en önemli ticaret ve sanat merkezlerinden biri olmuştur. Dionysos’un kenti olarak bilinen Teos, aynı zamanda tarihte ilk sanatçılar birliğine ev sahipliği yapmasıyla tanınır.  Bu kadim kent, sadece tarihsel değeriyle değil, çevresindeki zeytinlikler ve doğal yaşamla korunması gereken bir miras olarak öne çıkıyor.

 Betona karşı doğa

Sığacık Marina’nın büyütülmesi planları, bölgenin doğal ve kültürel dokusuna yapılan en büyük tehditlerden biri. Marina’nın mevcut hali dahi deniz ekosistemi üzerinde olumsuz etkiler yaratırken, bu genişletme projeleriyle kıyı şeridinin betonlaşması hızlanabilir. Bu durum, Sığacık Körfezi’ndeki deniz yaşamını, kıyı balıkçılığını ve Teos’un çevresel dengesini daha da bozacaktır. Seferihisar’ın “Cittaslow” unvanına yakışır şekilde gelişebilmesi için, beton projeler yerine doğaya uyumlu, sürdürülebilir çözümler hayata geçirilmeli.

Seferihisarlıların çağrısı

Orhanlı’nın tarım mirası, Teos’un tarihsel zenginliği ve Sığacık Körfezi’nin eşsiz doğası bizim bir parçamızdır.

Doğaya, tarihe, kültüre sahip çıkmak insanı yaşatır. Jeotermal, çevre kirliliği, doğa talanı ve Marina’nın büyütülmesini engelleyerek, Teos’un antik taşlarına kadar uzanan bu eşsiz miras koruyalım!

Hadi hayırlısı…

AB ÇÖPLERİNETÜRKİYE'DE SERBEST DOLAŞIM!

 

AB Türkiye’ye vize uygularken, aylarca randevu vermezken, AB çöpleri Türkiye’de serbest dolaşımda. Türkiye’nin Avrupa ülkelerinden plastik atık ithal etmesi çevre ve insan sağlığı üzerinde ciddi riskler doğuruyor.

AB Türkiye’ye vize uygularken, aylarca randevu vermezken, AB çöpleri Türkiye’de serbest dolaşımda. Türkiye’nin Avrupa ülkelerinden plastik atık ithal etmesi çevre ve insan sağlığı üzerinde ciddi riskler doğuruyor.

Öne Çıkan Sorunlar:

1.    Çevre ve Sağlık Tehlikeleri:

         • Adana’daki yasadışı plastik atık alanlarında yapılan araştırmalarda, toprakta ve nehir çamurlarında yüksek seviyede kanserojen dioksin ve furan maddeleri tespit edildi.

         • Plastik atıkların yakılması ya da uygunsuz şekilde işlenmesi, su, hava ve toprak kirliliğini artırıyor.

2.    Adaletsiz Ekonomik Dengeler:

         • Türkiye, Avrupa’nın çöpünü alırken çevresel maliyetleri yükleniyor. Ancak bu durum, ekonomik olarak bir katkı sağlamaktan çok, sürdürülemez bir ek yük oluşturuyor.

3.    Uluslararası Sözleşme Eksikliği:

         • Dünyada henüz bağlayıcı bir “plastik anlaşması” bulunmaması, bu sorunun küresel ölçekte çözülmesini zorlaştırıyor.

Çözüm Önerileri:

1.    Plastik Atık İthalatının Yasaklanması:

         • Türkiye’nin çevreyi koruma adına plastik atık ithalatını tamamen yasaklaması gerekiyor. Böyle bir adım, kısa vadede ekonomik bazı zorluklar doğurabilir; ancak uzun vadede çevre ve halk sağlığını koruyacaktır.

2.    Geri Dönüşüm Kapasitesinin Arttırılması:

         • Türkiye, kendi atıklarını işleyebilmek için daha güçlü bir geri dönüşüm altyapısı geliştirmeli. Yerel çözümler, ithalata olan ihtiyacı azaltacaktır.

3.    Uluslararası İşbirliği:

         • Türkiye’nin, uluslararası çevre örgütleriyle ve plastik atık sorununa dair ortak bir çözüm geliştirmek isteyen ülkelerle dayanışma içinde olması önemli.

4.    Halk Bilinçlendirme:

         • Çevre kirliliğinin sonuçları konusunda halkın bilinçlendirilmesi ve yerel düzeyde çevre koruma girişimlerinin desteklenmesi gerekiyor.

Türkiye’nin hem çevresel hem de ulusal çıkarlarını koruyarak bu durumu tersine çevirmesi mümkün. AB’nin atık yönetimi konusundaki sorumluluğunu daha fazla üstlenmesi ve Türkiye’nin daha katı çevre politikaları geliştirmesi gerekiyor. 

Hadi hayırlısı…

MANİSA’DA ÇİN SOKAĞI KURULMALI!!

 

Türkiye sokakları, caddeleri, evlerin araba garajları, otoparkları tıklım tıklım Çin, ABD, AB, Japon, Kore…, menşeli araçlarla dolu. Bir çok insan Çin, ABD, AB, Japon, Kore…,menşeli araçlarına aile bireylerine göstermedikleri  özeni sahibi oldukları arabalarına gösteriyorlar.

Elinde Çin, ABD, AB, Japon, Kore…, menşeli  ayaklarında ayakkabı, ellerinde telefonlar   “ Manisa’da Çin sokağı kurulamaz”  paylaşım yapıyorlar.

 …Benzer yaşam tarzlarıyla yerli-milli değerleri hiçe sayanlar Manisa’ da Çin sokağı kurulmasına karşıymışlar.

Selçuklular sonrası, Osmanlı döneminde Konya'dan Balkanlara sürülen Türkmenlerin Balkanlar’da ortaya çıkan  ırkçı saldırı ve çatışmalar sonrası tekrar Türkiye'ye göç ederek  yerleşenlere “göçmen”, yaşam alanlarına  “göçmen köyü, göçmen  mahallesi”  denilmesinden utanç duymayanlar Manisa'da Çin sokağı kurulmasına karşıymışlar.

Bu güne kadar Renault, Fiat vb. otomobil şirketlerinin Türkiye’de tarım alanına fabrika kurmasına, işçileri kölelik koşullarında  çalıştırmasına, elde ettiği geliri ülkelerinde  yatırıma dönüştürmelerinden  hicap duymayanlar, Manisa'da Çin  sokağı kurulmasına karşıymışlar.

Berlin’ de  Türk mahallesi, Paris'te Türk  kantonu, Brüksel ve Köln’de Türk caddesi olmasını gururla anlatanlar,  Manisa'da Çin sokağı kurulmasına karşıymışlar.

 Mimari, kültür  ve sanat mozaiği hangi dünya ülkesini yoksullaştırdı?  Milli, dini değerlerine zarar verdi?

Manisa'da Çin mimarisinin, sanat  ve kültürünün Türkiye’ ye ne zararı olur?

Türkiye'den farklı ülkelere göç eden veya herhangi bir  dünya ülkesinde doğup, büyüyen kuşakların  yaşadıkları ülkelerin eğitimini, vatandaşlığını alarak, uluslararası alanda başarı kazananlara “Türk kökenli bilim insanı… ” diyerek gurur duyanlar,  Manisa’ da Çin sokağı kurulmasına karşıymışlar.

Manisa’da sembolik olarak  Çin sokağı kurulmasına normalde GETTO oluşumu için Çinlilerin karşı çıkması gerekmez mi?

Bir kez daha; büyük yerine laç, orta yerine medyum, küçük yerine smol diyen mükeffirler kazanıyor.  Neye, neden karşı çıktıklarını bilmeyenlerin tutumları karşısında sessiz kalınarak onaylanması sonucu Manisa'ya Çin sokağı yapılmayacak mı?

NASIL YAPMALI?

 Farklı  kültür, sanat,bilim, sosyal-sosyolojik hayat tarzına hoşgörü göstererek birlikte yaşam Manisa'nın kazanımı olur. Evrensel değer yaratır.

Evrensel değerleri savunanlar, cesurca bir adım öne çıkmadıklerında  kendi insani değerlerini de yok ederler.

Hadi hayırlısı…

Türkiye nereye?

 

ABD, AB destekli Ukrayna - Rusya savaşı, yine ABD destekli İsrail’in Ortadoğu’yu ilhaka kalkışması, dünyaya yayılan göç dalgası, iklim değişikliği, nükleer denemeler, kalemşörlerin üçüncü dünya savaşı senaryoları...

Türkiye dünyayı sarsan sorunların tam merkezinde. Ülke içinde; emekli maaşları, asgari ücret, ekonomi tartışmaları sürüyor. Muhalefet var olan “anayasa uygulanmıyor” derken iktidar “yeni anayasa yapalım” diyor. Ülke dinamizmi yaratılması gerekirken, belediye  başkanı yerine kayyum atamalarıyla gerginlik oluşuyor.

Ülke siyasetinde bir çok siyasi parti yerli, milli söylemleriyle yerden toz kaldırırken yerli- milli değerlerin kaybının çetelesini küresel sermaye tutuyor olmalı!

Türkiye dünyanın neresinde?

●      Şehirlerde OSB’ lerde (Organize Sanayi Bölgesi) kaç tane yerli milli fabrika kaldı? Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Türkiye Odalar Birliği’nin kaç üyesi yerli? Tarım alanında kullanılan tohumların, gübrelerin, ilaçların, tarım aletlerinin  kaç tanesi yerli ve milli?

●      Tarım ürünlerinin ne kadarı ülkede üretiliyor?

●      Vahşi madencilik, HES, jeotermal, termik santral, taş ocaklarıyla kirletilen su, zehirlenen toprak tartışmaları büyüyor.

●      Şehirlerde, kasabalarda çarpık imar planlarından dolayı, tarım alanlarının, meyve bahçelerinin yok oluşunu bırakınız, trafik tıkanıklığı, araç parkı yeri yok.

Bütün bu sorunları iç siyasetle çözme, güçlendirip, ekonomik ve siyasal bağımsız ülke olarak dış politikayı belirlemek gerekirken iç siyaset yoksulluğu, sefaleti, kamplaşmayı körüklüyor.

Eğitim, sağlık alanında özelleştirmeler okul ve hastaneleri , “ticari işyerine dönüşüyor.”

Çin, Türkiye'ye araba fabrikası kuracak” işsizler kurtulacak.”  Uruguay’dan kırmızı et alınacak “sofralarda et bulunacak” duygularıyla sevinç çığlıkları atılıyor.

Türkiye halkları buna layık mı?

Milliyetçilik bu mu?

Halkçılık bu mu?

Devletçilik bu mu?

Yerlilik- millilik bu mu?

Gün, Türkiye yoksullarının ortak sorunlarının ortak çözümü için halkların birlikte mücadelesi güçlendirilme günü. Gün, demokrasinin işlerliğini kazanması günüdür. Gün, kayyum atamalarıyla iç siyasette gedik açma  günü değil.

Farzımal hukukun gereği işlenmiş suçtan ötürü seçilmiş belediye başkanı görevden alındı.  Yerine yine hukukun gereği olarak belediye meclisi içinden başkan seçilmesi gerekmiyor mu?

Hukukçular, yasalara göre ‘evet’ diyorlar.

Atamalar niye?

Türkiye’nin gündemi bu olabilir mi?

Sınavlara güvensizlik.

Sağlığa güvensizlik.

Eğitime güvensizlik.

Hukuka güvensizlik.

Siyasete güvensizlik.

Güvenlik sistemine güvensizlik.

Gıda ürünlerine güvensizlik… Tartışılıyor.

 

NE YAPMALI?

İşçilerin, memurların, emekçilerin ortak taleplerinin çözümü için, ortak mücadelesiyle küresel sermayeye ekonomik ve siyasal bağımlılık ortadan kaldırılmalı. İthal eden değil, üreten tam bağımsız Türkiye inşa edilmeli.

Hadi hayırlısı…

SESSİZ ŞEHİR’E SİLAH SESİ

 

Öncelikle yaralanan emniyet mensubu Polislere acil şifalar ve sağlıklarına kavuşup görevlerine dönmelerini temenni ediyorum.

Geçtiğimiz günlerde Seferihisar’da üç sivil Polis memurunun yaralanmış, yakalanan şahıslar emniyette verdikleri ifadede direk polise saldırı amacı taşımadıklarını söylemişler...

 Bundan sonrası şüphesiz emniyetin, yargının, Türkiye Cumhuriyet kanunlarının sorumluluğunda seyredecek. Vatandaşa, Gazetecilere, Avukatlara, STK’lara,  Akademik ve Mesleki Odalara…, tüm ahaliye düşen sorumluluk: Kaynağı olan bilgiye  kavuştukça, araştırıp bilgiye ulaştıkça…, yargıya ulaştırmaktan öteye gitmemeli,

Sessiz şerinin ruhuna, dokusuna uyumsuzluk niye?

●     Göç sorunu

●     Entegrasyon sorunu

●     Eğitim sorunu

●     Ahlak sorunu

●     Bilgisizlik, ilgisizlik,görgüsüzlük sorunu.

●     İş yönetmenliği ve iş ahlakı sorunu

●     Müteahhit  mesleğinin tanımı sorunu…

Bu gerginliği günlerdir Seferihisar’da ahali konuşuyor. Bu şahıslar neden takipte, kontrol altında…,  tutulmadılar?

Neden, görevi başında  üç memurun canına kast etmeleri engellenmedi?  Umarım süreç bu soruları yanıtlayacak.

VATANDAŞ OLMA BİLİNCİ

Çatışmaları, saldırıların, ölümleri önlemek, göz altına alıp yargıya teslim etmek Türkiye Cumhuriyeti Emniyet teşkilatının görevidir.

Olay yeri incelemesi, olaylar sonrası halkın mal ve can güvenliğini korumak  Türkiye Cumhuriyeti Emniyet teşkilatının görevidir.

Seferihisarlılar çatışmada yaralanan üç sivil Polis için acı çekip, ağıt yakıp, insanların içi yanarken,  toplumu galeyana getirerek acıyı  harlayan, iş yerinin camlarının kırılması nasıl ortaya çıktı?

Türkiye, tertiplenen bu tür  provakasyonlardan ve sonuçlarından  çok bedel ödedi. Çağdışı, ilkel, kabile tutumu,  Seferihisar’da yaşayan halkın tutumu olamaz, olamaz, olmamalı.

Bu ve benzeri tutum; Türkiye Cumhuriyeti’ nin yargısını, hukukunu, adaletini, kanunlarını tanımayan, güvenmeyen, recm öğretisidir.

İş yerini yıkmaya, yakmaya kalkışmak, taşlayarak  iş yerinin camlarını kırmak toplumun sorumluluğu ve görevi olamaz. Bu zihniyet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sorumluluğu hiç  olmaz!

NE OLUR?

●     Devlete güvenmemek olur

●     Güvenlik güçlerine güvenmemek olur

●     Yargıya güvenmemek olur

●     Adalete, kanunlara , yasalara karşı olur

●     İnsani değerleri yitirerek  olur

●     insanlıktan çıkmak olur.

NEDEN Mİ?

1 - Türkiye sınırları içinde bulunan  ev,  iş yeri, araç, makina…, ülkenin milli servetidir.

2- İşyerinin şu anki sahibi en ağır suçu işlemiş olabilir. Suçun cezasını yargı verecek, şahıs çekecek. İş yerleri, evler, araçlar, makinalar cezalandırılmazlar.

3- Şahısların işlediği suçtan dolayı  tüm aile suçlu ilan edilemez.  Aile geçimini iş yerinden  sağlıyor olabilir. İş yeri yakılıp yıkıldığında; şu an suçlu bir kişiyse,  yarın aç susuz kalan veya tepki vererek kin güdecek  aile bireylerini  suça itmiş olunur.

4-  Bu girişim toplumda nefreti oluşturur.

5- Herkes kendine göre suçlu ilan ederek cezalandırma girişimini  tırmandırır. Yeni hasımlar ortaya çıkarır.

… Uzayıp gider…

Suçluyu suçsuzu belirleyecek olan Türkiye Cumhuriyeti  yasalarıdır.

Görevliler dışında hiç kimse; olayları yönlendirme, müdehale etme, suçluyu dövme, suçluyu koruma, suçluyu övme ve cezalandırma girişiminde bulunamazlar.

Bu yöntem doğru  olsa güvenlik güçleri, yargıçlar, mahkemeler olmazdı. Bilim, bilimsel eğitimi, demokrasi, devlet ve kurumları olmazdı.

Hadi hayırlısı…


işçi kadın

 

Sanayi işletmesi personel yemekhanesinde çalışan işçi kadın uzunca süredir patronun kısa sürede nasıl bu kadar servetin sahibi olduğunu merak etmekteydi.

Bu sabah tüm cesaretini toplayarak kafasındaki soruyu sormak istedi. Patronun odasına çay boşlarını almak için gittiğinde merak ettiği sorusunu sordu.

İşçi  kadın: Beyefendi özür dilerim. Siz kısa sürede bu kadar serveti nasıl edindiniz?

 Patron: Sen işçi olarak çalışarak her ay devlete düzenli vergini ödüyorsun. 

İşçi kadın: Evet

Patron: Sen temel gıda maddelerinin, yaşam malzemelerinin alışverişini yaparken  vergini peşin ödüyorsun.

İşçi kadın: Evet

Patron: Ben, ilkokul, ortaöğretim ve  liseyi özel okudum. Yurtdışında üniversite bitirerek YÖK aracılığıyla denklik aldım. Babamın fabrikaları vardı. Bende bir şirket kurarak devlet teşvik aldım. Siz kurduğum iş yerinin işçilerisiniz. Bizim gönlümüz işçilerin sendikasız olarak çalışması yönünde. Sen benim iş yerimde işçi olarak çalışıyorsun. Partilerden genel olarak işverenler ve bürokratlar milletvekili adayı olurlar. Siz genel seçimlerde bunlardan milletvekilleri  seçiyorsunuz. İktidara gelen partilerin genel başkanları aynı zamanda cumhurbaşkanı olarak, hükümete  bakanları atıyor. Bakanlar, işveren ve işçi temsilcileri  bir araya gelerek sizin ücretlerinizi belirliyor.  İşveren kesimden gelen bakan ve bürokratlar elbette bizim haklarımızı koruyorlar.

Ben gelir vergimi  kendi muhasebemle  belirliyorum. Buradaki kazancımın bir miktarını güvenli bulduğum ülkelere  aktarırım. Burada bulunan işletmelerimin  bir kısmında zarar oluşuyor.  Bu aşamada senin ödemeye devam ettiğin vergilerinden benim kredi, vergi, sigorta borçlarım şirketi kurtarmak için sildiririm. Bankalardan yeni krediler alırım. Devlet az gelirlilere  ödeyeceği sosyal  desteği bize ödeyince  haliyle yoksullar daha çok yoksul oluyorlar.

Biz, aldığı ücretle geçinemeyen hayıra muhtaç çalışana, işsize, emekliye yardım eli uzatırız. Devletin yapamadığı cami, okul, hastane yaptırırız . Bu harcamalarımızı  vergilerimizden düşeriz.

İşçi kadın: Siz verginizi ödeseniz, devlet aynı miktarı bize yardım verse, okul  yapsa olmaz mı?

Patron: Olmaz! Biz bu girişimle  hayırsever iş insanı ünvânı ve toplumda saygınlık kazanıyoruz.

Yoksullara yardım yaptığımız için devletten plaketler alıyoruz. Basın yayın sektöründe bazıları bizim kuruluşumuz. Sahibi olmadığımız basın üzerinde verdiğimiz reklamlarla söz sahibi oluruz. Bizlerin anlı şanlı haberimizi yaparlar. Bunları da vergiden düşeriz. Biz hayırsever iş insanı, siz hayra muhtaç insanlar olarak yaşarız.

Ülke ekonomik siyasi olarak tehlikeye girdiği zaman ; biz herhangi bir ülkedeki, herhangi bir evimize, şirketimize  giderek, ticarete devam ederiz.

Ülkede kalmaya muhtaç siz işçiler, işsizler, yoksullar ön saflarda savaşarak vatanı, milleti, bayrağı korumak için çatışarak, savaşarak, ölür, yoksullaşır, sakat kalırsınız.

Biz savaş döneminde savaşan tarafların ihtiyaçları temelinde ticarete  devam ederiz. Savaşlar, çatışmalar bittiğinden biz tekrar ticaretimizi sürdürmek için ülkeye  geri döneriz. Vatanseverler olarak ülkeyi  yeniden inşa ederiz.

Bizim elimizde bulunan basın yayın;  sizi savaştan yeni çıkmış; eşini,işini,  oğlunu, kardeşini, çocuğunu,  kaybetmiş… mazlum halklar olarak üçüncü sayfa baberi yapar. Biz savaş kazanmış kahramanlar olarak manşete çıkarız.

Hani  bize karşı gösteriler yaparken ‘..omuz omuza’ sloganı atıyorsunuz ya:  Siz, omuzunuz düşük yoksul yaşamınıza devam ettikçe, biz omuzlarda taşınan  patronunuz  olmayı sürdüreceğiz.

Hadi hayırlısı…

SANAL PAYLAŞIM, SOYUT YAŞAM

 

Cumhuriyetin kazanımları tek tek yok olurken tepki vermeyenler: 10 Kasım, 29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs… sosyal medya hesaplarından paylaşımları rekor kırıyor.

En karizmatik resimler, fotoğraf, en kurgulu sözler paylaşılıyor.

Atatürk’ün fotoğraflarına fotoğraflarını montajlayarak beğeniler alıyorlar…

Tüm sosyal medya hesaplarının ‘kimler görebilir’ konumu  ‘herkese açık’ konuma çevriliyor.

Beğeniler, paylaşımlar, yorumlar yağmur gibi yağıyor…

Gerçek yaşamın içinde olmadan salt; sosyal medya hesaplarından resimler, hikayeler, kurgulu sözler paylaşılarak hikmete erilir mi?

Atatürk’ü yaşatmak, cumhuriyetin değerlerini koruyarak geliştirip büyütmek değil mi?

Atatürk’ün ve Cumhuriyetin değerlerini sadece sosyal medya hesaplarından paylaşarak sahiplenmeye çalışanlara bir kaç soru soralım!

●     Yetişkin  çocuğunuza “Evden okula, okuldan eve gidip gelerek, okulunu bitir. Siyasete karışma.“ Tembih edilerek, cumhuriyeti ve Atatürk’ sahiplenilir mi?

●     Çalışan memur, işçi yakınlarına “ne iş verilirse yap. Sendika üyesi olmaya, sendika kurmaya karışma. İşinden olursun.”  Uyarısı yapılarak cumhuriyet ve Atatürk sahiplenilir mi?

●     Açlığa, pahalılığa, yoksulluğa karşı tepki verenlere “seni ne ilgilendiriyor” tepkisi verilerek cumhuriyet ve Atatürk sahiplenilir mi?

●     Cumhuriyetin kazanımı işletmeler özelleştirilirken seyredip, duyarsız kalınarak cumhuriyet ve Atatürk sahiplenilir mi?

●     “Siyasete karışmayın, kim iktidar olursa onun yanında gözükün. Biz ekmek partisindeniz.” Böylesi  tutumla cumhuriyet ve Atatürk sahiplenilir mi?

●     Real olarak yaşamın içinde olmadan Atatürk sevgisi ve cumhuriyet yaşatılır mı?

Sosyal medya paylaşımları evet gerekli. Ancak her konuda duyarsız kalıp, fiziki olarak duyarlılık göstermeden, sorunlar sosyal medya paylaşımlarla çözülür mü?

 “Uyuyarak oruç tutan Müslüman cenneti rüyasında görür.”  sözünden yola çıkarak sosyal medya üzerinden sadece paylaşımlar yapanlara atıfta bulunalım.

On milyonlarca insan aynı gün sosyal medya hesaplarından ‘ormanların kesilerek maden sahasına açılmasına karşı meydanlara çıkalım’ çağırısı yaptı. Ancak ikinci gün meydanlara binlerce kişi geldi.

Milyonlarca çağırı yapanlar nerede?

Ahaliyi sosyal medya hesabından tepki vermeye çağıranların kendileri meydana gelmedi.

Bu tutum, Atatürk’e , Cumhuriyete sahip çıkmak olur mu?

●     Cumhuriyetin fabrikaları

●     Cumhuriyetin tarım ve hayvancılık politikaları

●     Cumhuriyetin eğitim politikaları

●     Atatürk ilkeleri

●     Atatürk’ün devrimleri

●     Cumhuriyetin değerleri

●     Cumhuriyet kadını

●     Cumhuriyet gençliği, geleceği… Dün neredeydi bugün nerede?

Gereksiz paylaşımlar değil, gerçekçi yaklaşımlar kazanım yaratır. Bu bilinç kavranılmadan toplumsal duyarlılık yaratılamaz.

Ah, vah çekip yakıma, dövünme, sosyal medya paylaşımlardan beğeni alıp övünme, soyut ve sefil yaşama sürükler.

Somut kazanım için:  Önce kendi tutumunu sorgula!

Hadi hayırlısı…

AHLAK ÇÖKER, VİCDAN ÖLÜRSE!

 

Ahlak çökerse: Eğitimsizlik, hukuksuzluk, adaletsizlik, denetimsizlik…, yayılır. Vicdan ölürse: Yolsuzluk, hırsızlık, kanunsuzluk, despotluk…, ülkeleri ayrık otu sarır.

-Kim yapmıyor?
 - Her zaman oluyor.
-Olur böyle şeyler.
-Her yerde oluyor. 
-Sadece bizde mi oldu?
-Gözünüz şimdi  mi gördü?
… Olağanlaşan, sıradanlaşan akışı aklayan söylemler, devlet, hükümet, yerel yönetim, kurum, kuruluş yönetici ve yetkililerinin söylemleri olamaz, olmamalı. İktidar olan kesilmeler: Yazılı, görsel medya etkisi ve siyasi propaganda ile yoksul halklar vicdan, ahlak değerlerinden koparılarak  duyguları üzerinden şekillendirirler. Duyarsız, duygusuz, bencil, bireyci kuşak oluşur.
Sosyal devlet olmayınca, süregelen sorunlar katılaşır, katmerleşir.
ÖZELLEŞME!
Özelleştirme; okullar,  hastaneler,  otoyollar, köprü, liman…, ülkeyi cephe çevre sarar. Eğitim, sağlık,  ulaşım, vergi,  hukuk…, özünden koparılır.
Sağlık ve eğitim sistemi sosyal devlet sorumluluğundan koparılarak ticari meta olarak şirketlere dönüşür. Eğitim, sağlık kalitesi düşer, ilaç, organ çeteleri…, oluşur. İnsan sağlığı çetelerin eline geçer. Hasta ve öğrenciler müşteri olarak görülür. Parası olan eğitim ve sağlık hizmeti alır. Üretim, kalkınma katmanları çöker. En ucuza en çok üretim, en çok üretime en ucuz iş gücüyle işveren çevreleri daha çok sermaye kazanırken halk yoksullaşır. 
Ekonomik ve siyasal güç olan küresel sermaye ülkenin yeraltı yer üstü zenginlikleri talan eder. 
Çalışanların sosyal siyasal hakları ortadan kaldırılır.
İşçi güvenliği, iş güvencesi, trafik karmaşası, çarpık yerleşim, doğa talanı, çevre kirliliği, adrese teslim hukuksuz ihaleler… 
Sistem çağın akışına uygun yenilenmediğinde, üretkenliği kaybeder; eğitim, bilim, teknolojiyi  ithal eder konuma düşer.
Siyaset ülke dinamizmi dışına çekilerek, sermaye çevrelerinin, siyasetçilerin, partilerin çıkarları doğrultusunda yapıldığında; eğitim, sağlık sistemleri çöker.  Kültürel, sanatsal, tarihsel, bilimsel… erozyon oluşturur.
Bunları ortaya çıkaran dini, milli duygular üzerinden yürüyen siyaset ayrışmayı, çatışmayı, kamplaşmayı körükler.
Dini ve milli duygular üzerinden ayrışan, kamplaşan siyasetin ortaya çıkardığı hükümetler, milli geliri kendi iktidarlarının kazanımları doğrultusunda kullanması sonucu gelir adaletsizliği oluşur. Hak ve özgürlüklerin partiliye, partililere , mevki makam sahipleri, sermaye çevrelerine… göre işler. 
Adaletsizliğe karşı hak ve özgürlük isteyenler; güvenlik güçleri, mahkemelerce baskı altına alınır. Vatanseverlik, duyarlılık, halkların iradesi ortadan kalkar. Milli tarım, sanayi, hayvancılık çöker. Doğa, çevre, tarih, sanat, kültür…, talan edilir.
Parasız, bilimsel, özerk eğitim ülkelerin mihenk taşıdır. 
Hadi hayırlısı…


SAVAŞ VE BARIŞ!

 

ürkiye halkları, Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan açıklamaları karşısında “bunları söyleyen kim?” Diyerek gözlerini ovuşturup, yakın gözlüklerini taktılar. “Doğrumu duyuyoruz?” Diyerek kulaklarını temizleyip, işitme cihazlarını yerleştirdiler.

Beklenmedik haber, beklenilmeyen yerden geldiğinden Türkiye gündemi oluştu.
Abdullah Öcalan için daha önce TBMM’de yağlı urgan atan Devlet Bahçeli: …tecridi
kaldırılırsa, gelsin Meclis’te DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Bu dirayet ve
kararlılığı gösterirse ‘Umut Hakkı’ndan yararlanmasının önü ardına kadar açılsın.
Bu çağırının sesi henüz Yozgat, Sakarya’ Erciyes’e ulaşmadan çıyanlar meydana çıktılar.
TUSAŞ terör saldırısı yaşandı.
● Dehlizlerde yaşayanlar kim?
● Dehlizlerden çöl faresi gibi çıkarılıp göreve gönderilenler kimler?
Cumhurbaşkanı, İktidar partisinin genel başkanı, Cumhur ittifakı, Ana muhalefet partisi “
barış” derken!
● Savaş isteyenler kim?
● Konuşulan dış güçler kim?
● İşbirlikçiler kim?
● İç odaklar nerelerde yapılanıyorlar?
Ülke yönetimi bunlardan habersiz olur mu?
Bundan bihaber olan ülke yönetimi olur mu?
Devlet kurumları, bu sisli havayı yaratanları ivedilikle açığa çıkararak, açıklamalıdır.
Duman bastı, sis çöktü
İstanbul’un üstüne
Akbabalar dolaşıyor
Esenyurt ‘un üstünde
CHP Esenyurt Belediye başkanının makam odasının kapısı zorla açılıp arama yapıldı. Evi
aranarak, şafak vakti gözaltına alınıp, sorgulanarak tutuklandı.
Barış, kardeşlik, eşit hak ve özgürlük… Söylemlerinin geliştiği günler…
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan Grup konuşmasında, Devlet Bahçeli ve Özgür Özel’e
yönelik teşekkür cümlelerimi bitirmeden Esenyurt, CHP’li Belediye başkanı Ahmet Özer
tutuklanıyor.
Halkın iradesin kayyum atanarak, darbe yapılıyor.

● Barış isteyen devletin kendisi değil mi?
● Devletin barış isteğine karşı çatışmaları kışkırtan kimler?
● Cumhurbaşkanı barış istediğini ilan ediyor.
● Savaş kimlerin iştahını kabartıyor?
● Bu güçler, Cumhur ittifakı, Cumhurbaşkanı söylemlerini terse çeviren cüreti
kendilerinde nasıl buluyorlar?
‘TAM GÜNEŞ DOĞUYOR’ DERKEN!
Türkiye’nin en çok nüfusa sahip ilçesi olan Esenyurt belediye başkanını şafak operasyonuyla
gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.
Yetmiyor!
Belediye yönetimine kayyum atanıyor.
Ankara terör saldırısı yaşanıyor.
Kimler, kimlere meydan okuyor?
Devletin ordusu, yönetimi, kanunları, istihbaratı bu sızıntı hamlelerini neden önleyemiyor?
Eski Bakanın söylemiyle, SGRS projesiyle sınır güvenlik alt yapısına denizlerin de entegre
edildiğine, Ege, Karadeniz ve Akdeniz, gözetleme sahası içerisinde olduğuna göre, dağdaki
teröristin ayakkabı numarası bilindiğine göre barış girişimini sabote eden güçler kim?
Devletin belirleyemediği oluşumlar mı var?
Daha önce tartışılan:
KONTRGERİLLA
JİTEM
SADAT… mı sahnede?
SONUÇ OLARAK!
Tüm uluslardan, milliyetten, inançtan, dilden, renkten, mezheplerden… Türkiye halklarının
farklılıklarına hoşgörü göstererek; eşit hak ve özgürlükleriyle birlikte yaşama mücadelesi bu
kasvetli hava dağıtır.
Hadi hayırlısı…

AİLE GÜNLÜĞÜ

 

Evin annesi sabahın erken saatlerinde yatağından gözlerini oğuşturarak kalkıp oturma odasına geçti.

Gece  koltuğun üzerinde bıraktığı televizyon kumandasını aldı. Kumandanın sıradan bir tuşuna dokunup hangi kanalın açıldığına bakmadan kumandayı tekrar koltuğun üzerine bırakarak çay suyu koymak için mutfağa  yöneldi.
Televizyon 07.00 ajansını veriyor: 
Günaydın ülkem proğramı başlıyor. 
Hayvan severler yeni kazılmış  çukurda on  köpek cesedi buldular. Darp edilen V.C bebekten  acı haber geldi. Göçük altında kalan sekiz işçiden haber alınamıyor. Gıda çetesi çökertildi. Akaryakıt çetesine darbe. Kaçak sigara ve içki çetesine suçüstü…
Eşinin açtığı televizyon sesine uyanan evin babası yatakta sağa sola dönüp durdu. Uyuyamayınca baş ucunda duran telefonunu alıp haber sitelerinde dolaşmaya başladı. 
“Kıyı  ve sit alanı yönetmenliği tekrar değişti. TBMM’de milletvekilleri tekme tokat kavga etti.  Almanya heyetiyle yüklü silah anlaşması imzalandı. Emekli maaşlarını  eriyor. Terör saldırısı can aldı. Ülkeye kaçak giren göçmenler…”
Annesinin “ Güneş odana girdi hala yatıyorsun.” Sesiyle uyanan atanamayan Sevilay öğretmen telefonunu açarak X sayfasında takip ettiği haber sitelerine baktı.. 
“Anne çocuklarının gözü önünde eşi tarafından beş bıçak darbesiyle öldürüldü. Öğrenci, okul bahçesinde öğretmenine tabancayla  üç el ateş etti. Okula gitmek için evden ayrılılan genç kızdan 10 gün sonra acı haber geldi. Elini kolunu sallayarak gittiği özel hastaneden cenazesi çıktı.”  
Komşu evde gelen radyo sesi: Yanlış ilaçlama sonucu bitkilerin neslinin tükeneceği ön görülemedi.
Börtü böcekler tarımsal ilaçlarla zehirlendi. 
Tarım alanları imara açılmasına tepki büyüyor.
Tarihi yerlerde kaçak kazı  tahribatı.
Kültür, sanat, bilim, ilim…
SONUÇ OLARAK! 
Siyaset,  ülke halkları içinden yapılmadığında emekçi  halklar ülkenin sahibi olamazlar. Sermayeye dayalı her iktidar, temsil ettiği siyasi yapıyı güçlendirecek, yaşatacak eğilimler üzerinden  politika geliştirirler. 
Ezilen halklar devlet  yönetimde söz ve karar sahibi olduklarında, eşit hak ve özgürlükler yasallaşır, ülke dinamizmi güçlenir. 
Hadi hayırlısı…